Bilmediklerimiz de kayboluruz çoğumuz.Bazı şeyleri çıkmazlarda ararız,cevabı olmayan soruların.Herkes mutlu olamaz bu hayatta ya da her şey istediğimiz gibi gitmez.Zaman sadece seni oyalar bu hayatta fırsat vermez mutlu olmana ya da sen fırsat bulamazsın mutlu olmaya.Peki insan nasıl mutlu olur?

Mutluluk kimine göre para,kimine göre aile,kimine göre aşk kimine göre hayalleri kimine göre güzel bakabilmektir.Mutluluk kişiden kişiye değişir de önemli olan neyle mutlu olunacağını bilmektir.Siz neyle mutlu olmak istiyorsunuz, sizi ne mutlu eder onu bilmektir aslında mutluluk.İnsan mutlu olmak için her şeyden biraz almalı her şeyi tatmalı yaşamalı yaşasın ki neyin acı neyin mutluluk verdiğini anlasın.Mutlu olmak için şükretmek lazım.Mutluluk bizlerde başlıyor ufak bir tebessüm her şey için yeter.İnsanlara güzel bakalım,güzel düşünelim ki güzel yaşayalım.Hayatı bugünden ibaret saymamak gerek.Herkesin eksik kalan bir tarafı vardır,farklı bir tarafı,her şeyi zamanında yaşayamadığımız için hep bir tarafımız eksik kalıyor.Onun için bu hayatta insanlara sevgi verelim,tebessüm edelim.Gülümsemek bedava ne kaybederiz ki.Artık kazanmaya bakalım.Yarına yarınlara bakmakta lazım.Mutluluk bizim için bir beyaz sayfa olsun ve hiç karalanmasın,karalanmasın ki hiç bitmesin.Mutlu olmak ya da olamamak sizin elinizde.Her zaman mutlu olamazsın bu hayatta alışmalısın acısına da sevincine de.Huzuru ve mutluluğu önce içimizde yakalamak gerek.Arayalım ve bulalım etrafımıza mutluluk dağıtalım.

Ne demiş Kahraman Tazeoğlu;mutlu olmak herşeye sahip olmak değil sahip olduğun kadarını her şey yapabilmektir.Hep mutlu bakarak yaşamanız dileğiyle






Canımsın derken can yandı dilimde
Dikenler kırıldı diktiğim gülümde
Yaralandım kanlar aktı iki elimde
Ben gülüme bakarken laleler kıskanır
Gözümden akan yaşla deniz ıslanır
Acı söz söyledim sevdiğim dostuma
Uçurtmaları saldım yelken üstüne Bakamadım bahçemde yetişen hastama
Ayağımı bastığım yer çok zor uslanır
Gülü sevmeyen solmadan paslanır Geç kalmaz kışın ardından gelir bahar
Yine küser bana aydınlık birden puslanır
Takip eder karanlığı vakti gelince seher Yabanları diyara atmazsam bu sefer
Görmezler gayri pek çok güldüğümü
Yel gelir götürür gülümü dallar tozlanır Tutamadım elimde en çok sevdiğimi Unuturum elbette ne çok bildiğimi
Kokuya gerek yok o gülüyle süslenir
Dilim der ki gönlüm hep acıyla beslenir


 Hayalleri seversin sevgili 
 Yağmurlu olanlarını 
 Seversin kurmayı  bin bir çeşit 
 Yaşamayı seversin sadece onlarla
   
Sen hayali seversin sevgili 
Uçsuz bucaksız olmayı
Uçmayı seversin mesela 
Kuş olup uçmayı 
   
 Güneşe  küsüp aya sarılmayı 
Aya küsüp dünyaya  sarılmayı 
Sadece  bir şeyi 
Sen hayali seversin sevgili 

Onlarla  büyüdün sen 
Onsuz  yaşayamazsın sen 
Sen hayali seversin sevgili
Sadece hayali 
  
Sen hayali seversin  sevgili
Sevmezsin öyle  gerçekleri 
Sonsuza dek yaşasın  istersin 
Hayallerinin gerçeklerini 
Çünkü  sen sadece O nu seversin.

Rabia Yiğit arkadaşıma çok teşekkür ederim düşünmüş yazmış :)

Tam bir kez sarıldın bana
İlk kez gözlerime derin derin baktın Öptün beni kokladın için için Hasretten mi vedadan mı bilmem Sevilmediğimi düşünmedim hiç Gösteremediğini anlayamadım ama
Anlatamadın belki zaman zaman
Geçmişlere dalıp dalıp gidişin Çocukluğumu hatırlattın bana Dünyanın düzeni bu deyişin Bütün hayallerime düğüm attı Demir döverken bileklerin Bir yandan kendini ezmişsin Ben yarın ezilmeyim diye Başımı okşamadan uyurdum Hayallerime eşlik etmedin hiç Elinin yumuşaklığını geç hissettim Soğuktu ama baba ocağı gibi Sesinin gücü titretirdi beni Korkmazdım saygıyla karşılardım Eksik olmadın hiç hayatımdan Yaslandığım tek ağaç sendin Yaprakların dökülsede sonbaharda Kökün sağlam dayanağım sensin Sevmek gerekir seni sebepsiz Karşılığını hissetmeden sevmek Çünkü hayat sandığımdan kısa Geçeceğimiz köprü pek uzun Olur ya birgün tutmaz dizin Ölene dek yanındayım BABA...

Aşık adam edebiyat bilmez.
Aşık adamın imlası bozuktur.
Aşık adam virgülde soluk almadan sever.
Aşık adamın noktası yoktur bitiremez cümlelerini sonsuz sever.
Aşık adam düz adamdır.
İçinde bir şey gizleyemez parantez içlerini de okur onu okurken.
Aşık adam başlığı da büyük yazar onun ismini de onu sevdiğini de.
Belki dilekçe yazarken sağ üst köşeye tarihi sağ alta imza atmayı bilmez.
Arz talep rica etmeyi bilmez ama aşık adam bir şairden daha iyi bilir edebiyatı.
Belki edebiyat sınavına girse çakar!
Ama hiçbir şair bir aşık kadar güzel şiir yazamaz.

Dönüş


DÖNÜŞ "Gerçek yolculuk, geri dönüştür.” Yıllar sonra bir kez daha aynı yollardan geçiyorum. Sanki hiçbir şey değişmemiş: toprak yolun her iki tarafında buğday tarlaları dalgalanıyor yine, tepeler hâlâ çorak ve ufuktaki kasaba hâlâ sevimsiz; çocukluğumun aynı zalim güneşi yakıyor başımı, aynı çakıllar batıyor çıplak ayaklarıma. Fakat artık saçlarım daha seyrek ve beyaz, ayaklarım çok daha yorgun. İleride birbirlerine uzak ve soğuk duran tek katlı küçük evleri görüyorum. Sokaklar günün bu saatinde bomboş. Herkes kendi evinde oturuyor olmalı. Uzak ve soğuk ve küçük. Verimsiz tepelerin arasına kurulmuş bu yalnız kasabanın halkı, birbirlerine mahkum olmanın acısını yine birbirlerinden çıkardığını çok iyi hatırlıyorum. Yolculuğumun başında ayaklarımın beni bu acımasız yere neden geri getirmek istediğini anlayamamıştım. Ama yıllar önce beni kusarak bünyesinden atan kasabayı yolun sonunda gördüğümde, aslında gerçeği içten içe bildiğimi farkediyorum. Emin olmak için yol kenarındaki kirli ve küçük su birikintisinde inceliyorum kendimi. Cildim bir filinki kadar buruşuk ve çirkin. Fillerin öleceklerini sezdikleri zaman mezarlıklarına gittiklerini hatırlıyorum. Ayağa kalkarken nefesim kesiliyor birden. Sudan çıkmış bir balık gibi. Somonların, yumurtadan çıktıkları nehire koca bir okyanusu aşıp yumurtlamak ve ölmek üzere döndüklerini hatırlıyorum. Gerçek yolculuk, geri dönüştür



Öyle utangaç tebessümle durma karşımda. Ellerini de görebileceğim yere koy. Yanlış anlama bu bir tutuklama değil. Gözlerime mühürlüyorum seni sadece o kadar… Dediğim gibi çok da gülme. Çünkü öpesim geliyor gülüşünden. Ne yumuşaktır kim bilir tenin. Ve ellerin… Ellerinde bin bir renk var biliyorum. Ellerini öpüşüm bundan. Hani bir bebeğin avuç içlerini öper gibi, Kokusunu içine çekerek öpmek gibisi yok. Böyle şeylerin verdiği huzur anlatılamaz. Sımsıkı da sarılamam sana. Kırılırsın, incinirsin. Ve sana her bakışım ürkektir. Sen konuşurken bana bakma, öyle daha rahat incelerim yüzündeki gül bahçesini. Ellerini diyorum ellerini! Görebileceğim bir yere koy. Dokunmak şart değil, görsem yeter. Böyle dediğime de bakma. Sen ne anlatsan aklım ellerini öpmekte olur. Ben böyleyim işte. Aldım mı huzurun tadını aklım fikrim sende olur. Senin ellerinde… 
Seni sevmek,
uçsuz bucaksız deniz gibi.
Seni sevmek,
pembe bir rüya gibi.
Seni sevmek,
Denizin üstünde yürümek gibi.
Seni sevmek,
denize vuran yakamoz gibi.
Seni sevmek,
sonu olmayan bir yol gibi.
Seni sevmek,
tatlı sükuta teslim olmak gibi.
Seni sevmek,
güneşin doğuşu gibi.
Seni sevmek,
kalabalığa inat her yüzde seni görmek gibi.
Seni sevmek,
çocukluk neşesi gibi.
Seni sevmek,
sabah ezanı gibi.
Seni sevmek,
bahar gibi.
Seni sevmek,
ölene dek beklemeyi kabul etmek gibi.
Seni sevmek,
simit-ayran gibi.
Seni sevmek,
güzel şey...




Saçların topuz, başın göğsüme değdiğinde parmaklarım saçlarına dokunmakla ödüllendirilir. Seninle üçlü koltukta sarılıp iki battaniye ile bir olunur. Filmler tekrar kez izlenilir. Ezberlenen replikler sen varken unutulur. Mutfakta demlik yakılır, belki yemek alabilir yerini. Her gün aynı çeşit yemeklerle doyulur. Sen dokundun diye yoğurdun tadı başka, ekmeğin tadı başka oluverir. Sonra sen gülümsedin diye uğruna bir ömür serilir. Emekli maaşı almaya birlikte gidilir, birlikte sıra beklenir. Oturacak yer olmasa bile, iki genç dürtüklenir, dinlenmen için yer hazırlanır. Maaş'a küfür edilerek birlikte eve geri dönülür. Anahtar hangisi? karıştırılır. Yeşil saplısı dış kapının, mavi saplısı iç kapının. Tüm bunlar sen varsın diye olup bitiverir. Tüm renkler sen bakıyorsun diye maviye dönüşür. Ben bakınca siyaha. Ama ben sana bakınca cennet görülür. Cennet rengârenktir, siyah bir renk değildir. Gülüşüne gökkuşağı denilir, gök; sen'sindir.
Ben aşk’ın ilk heyecanını sevginin kalıcılığını güvenin değerini kalp ritimlerinin önemini sahiplenmenin güzelliğini ellerinin içindeki ellerimin terlemesini karşılıklı çay içmenin sanki dünyanın en güzel yerinde en güzel anı yaşıyormuş gibi hissettirmesini bir isimin yüzümde oluşturduğu gülümse gitsin diye gökyüzüne baktığımda daha fazla gülmeme neden olmasını basite indirgenen küçük masum duyguların bütün bedenimi ruhumu etkilediğini seninle öğrendim.. Sadece seninle. Yağmuru sadece seviyordum taa ki saçlarından damlayan o yağmur damlalarını gördüğümde elimi tutuyor olduğun ana kadar. O an dan sonra yağmura da hayran kaldım. Nasıl da güzel ıslatıyor dedim içimden sonra da ne saçma düşünüyo bu çocuk deyip gülme diye sadece güldüm. her güldüğümde seninle ilgili kafamda kurar sen se her seferinde ‘Ne oldu?’ diye sorardın .
Hiç dediğimde kızmakla gülmek arası bi ifadeye bürünürdü yüzün.
Susuyorsun derdin sürekli konuşmuyorsun. Oysaki ben konuşmayı seven biriyim, senin yanında geçersiz bi özellik oluyor bu. Çünkü oturup seni izlemek daha cazip geliyor. Sanki bütün gün hayatın yoruculuğu detayları her yandan gelen sesler susmayan insanlar herşey senin yanındayken bitiyor herkes susuyor sanki akşam olmuş çok yorulmuşumda uzanmışım yatağa tavan apaçık gökyüzü onu izliyorum . Yüzünün her bir kıvrımını mimiklerini konuşurken gözlerini kaçırmanı gülünce yere bakıp kafanı kaldırdığında gülmemeye çabalamanı hepsini izleyip kafamda bin bir türlü eleştiriyorum benzetmeler yapıyorum,sonra akşam olup kafamı yastığa koyduğumda başucumdaki perdeyi açıp gökyüzündeki yıldızlara bakıyorum o gün bana nasıl baktıysan beliriyorsun işte orada . İnanmıyor kimse bana ama ben hergün böyle uyuyakalıyorum. 
Çok kızarsın bana sinirlenirsin bağırırsın çağırırsın belki. Bu durumuda da insan en çok sevdiğine kızar diyerek açıklığa kavuşturalım. Çünkü ne kadar kızgın olursan ol göz göze geldiğimizde gözlerini kaçırdığın gibi kaçıramıyorsun gülüşünü. Çünkü ben bunu sevdim. Ben senden önce sevmediğim ne varsa senden sonra hepsini sevdim. 
Ben senin kötü huylarını bile sevdim.
Umursamazlığını sevdim kızmanı sevdim ayrılışlarını bile sevdim..
Sana kızdım yazdım yüzümü güldürdün yazdım bazen ağlayarak kalem ellerimde titrerken bazen gülmekten kelimeleri birbirine karıştırarak.
Bana yaşattığın her duyguyu sevdim.
Yokluğundan daha güzel hepsi çünkü. Ben sana yazamadıklarımı hep böyle oturdum sayfalara yazdım.
Eğer birgün çekip gidersem kalbim sana emanet. İlk aşkım ilk heyecanım ilk kıyamadığım.
Ölüm Risalesi

Damla damla oluşuyor hayat
Ölüm kımıl kımıl
Duymak kolay
Anlatmak değil
Her an
Farkındayım
Az az öldüğümün
Bilincindeyim doğan ayın
Eriyen karın akan suyun
Ve usul usul tükenen zamanın
Tekrarlayıp duruyor saat
Vakit te mahluktur
Vakit te mahluktur
İşliyor kalbim
Eskiyor saçlarım
Ve gözlerimin en ince hücreleri
Okuyorum hayatı
Toprağın üstünden çok
Altındakilerle var olduğunu
Toprak
Ölüme aç
Ölüme muhtaç
Hayat
Ölüm muhakkak
Ve ölüm mutlak
Tek kapısıdır ölümsüzlüğün
Ölümle tanıştıktan sonra anladım
Sadece bir kimlik belgesi olduğunu yaşamanın
Kesitler
Mahlukta devinen
Gürül gürül bir ırmaktır ölüm
Babalar ölür
Dolaşır eli ölümün
Saçlarında anaların oğulların
Analar ölür
Kök salar hasret yüreklere
'Bir evlat pir olsa da'
O zaman anlar ancak neymiş öksüzlük
Oğullar ölür
Bir kafes olur ölüm
Ana kalbi bir kuştur
Azad kabul etmez
Sevgililer ölür
Bir hicret olur ölüm
Bir sıla
Mesela arkadaşlar
Arkadaşlıklar vardır okullarda
Bakarsın biri gelmez bir gün
Ve artık hiç gelmeyecektir
Simsiyah bir gölge düşmüştür adeta
Bahçeye koridorlara sınıflara
Bir fısıltı dolaşır dudaklarda
Kimi kirpikleri ıslak
Çökmüş bahçenin tenha bir yerine
Elinde bir çöp resmini çizer toprağa
Anıların
Kimileri öbek öbek toplanıp
Çaresizliği dile getirirler anlamsız sözcüklerle
-Nasıl olur daha dün beraberdik
-Salıncakta İki Kişi'yi izlemiştik daha dün nasıl olur
-Geçen pazar kırlarda dolaşmıştık
''Göçmen kuşlar yerli kuşlardan daha mutlu olmalılar
Hayatı dolu dolu yaşıyorlar'' demişti unutamıyorum
Sonra bir mezarlıkta Bir çukurun başında
Bir kapının ağzında
Herkez susar
Konuşur ölüm
Ve sürer hayat.
Bazan bir tekerlek altında
Ansızın gelir ölüm
Apansız biter sınav
Bir elektrik kesilmesi gibi
Kesilir tulu emel
Bazan ölüm vardır
Ölümden önce gelir
Mesela bir hapishanede bir hücrede yaşanır
Sorular hep yanıtsız kalır orada
Sadece konuşan rüyalardır
Yahut hayaller suskun duvarlarda
Gözler kabul eder parmaklar kabul eder
Ama beyin hep umuttan yanadır
Bazan akan bir film şeridinin
Tek kare donan bir fotoğrafı gibidir
Ölüm
Karşıda bir manga asker
Gözler namluların karanlık ağızlarını görmez de
Takılıp kalır masmavi gökyüzünde
Asılıp kalmış bembeyaz bir buluta
Ölümden uzak ölümler vardır
Gazete ilanlarında rastlanılan
Dünyaya bağlılığın zavallı
Ve muannit
Bir belgesidir
Daha çok kalanlara ait.
Bir de bir örümcek ağının ortasına düşmüş
Bir sineğin titrek bacaklarında seyretmiştim ölümü
Ölümler vardır:
Can kuş gibi uçar gider
Bir martının süzülüp
Kaybolması gibi maviliklerde
Bir Portre
Engin sakin berrak bir denize
Uçsuz bir kumsaldan ağır ağır
Nasıl yürürse insan
Sokrates öyle yürüdü ölüme
Tilmizleri ağlaşırken
O vasiyet ediyordu:
-Asklepyos'a bir horoz borçluyuz
Unutmayınız.
Ne tuhafsınız dostlar
Güçsüz kadınlar gibi ağlaşmak niye
Yükselmek varken ölümsüzlüğe
İnancına sahip olmak
İnsan olmanın şartı
Kölelikler içinde en onulmaz kölelik
Hayatın ölümcül yanına
Takılıp kalmak değil mi?
İlkin ayaklarında duydu Sokrates
Zehirin soğukluğunu
Ve yavaş yavaş ölüm
Yükseldi göğsüne çenesine
Dudaklarında donan son bir tebessümle
Bir işaret taşı da böylece
Sokrates dikmiş oldu ölüme
Ölümün Sesi
Ölümden bir işaret var her şeyde
Ölümün sesini duyuyorum şarkılarda türkülerde:
-Kışlanın önünde redif sesi var
Namluların ucunda ölümün sesi!
-Bir ay doğdu geceden oy oy
Karanlığın ağzında ölümün sesi!
-Erzurum dağları kan ile boran
Vadilerin koynunda ölümün sesi
-Ezo gelin durmuş bakar yollara
Umudun ardında ölümün sesi!
-Bir ihtimal daha var
Umuddan da öte ölümün sesi!
Kendi Ölümüme Ait Bir Deneme
Bir gün öleceğim biliyorum
Bunu her an ölür gibi biliyorum
Anamın yüreğinde bir kor
Ölene dek sönmeyecek bir ateş
Kımıldanıp duracak hep
Karım bomboş bulacak dünyayı
-N'olurdu birlikte ölseydik, deyip duracak
Oysa insan yalnız ölür
Ama o olmayacak dualarla teselli arayacak
Kızlarımın gırtlaklarında bir düğüm
Bir süre kaçacaklar insanlardan
Boşluğa düşmüş gibi bir duygu içlerinde
Sonunda onlar da kabullenecekler öylesine
Ölümüme en çabuk dostlarım alışacaklar
-Yaşayıp gidiyorduk yahu
Ne vardı acele edecek!
Diyecekler
Biliyorum yaklaşıyoruz her an
Biliyorum oruçlu doğar insan
Ölümün iftar sofrasına
Son Söz
Ve zaman döne döne
Gelmişti başlangıç noktasına
İlk yaratılış düğümüne
Mahlukatın var olduğu
Yüzüsuyu hürmetine
Evrenin Efendisinin
Kavuşmak vakti gelmişti sevgilisine.
Hayatın menbaı
Merhametin son durağı
Madeni, muhabbet ocağının
Ateşler içindeydi
Yatağında.
İltica etmişti sanki Kainat
Kutsal tenine
Hayata şafak olan alnında
Ter taneleri
Her biri insanlık çilesinden
Bir haberdi sanki
Bir an oldu
Aralandı gözleri
Sonsuzu kuşatan bakışları
Süzdü ciğerparesi Fatıma'yı
Süzdü tek tek çevresindeki
Can dostlarını
Kıpırdadı dudakları, dedi:
-Ebu Bekir kıldırsın namazı
Sonra daldı daldı uyandı
Son defa aralandı
Bakışları
Yöneldi bir noktaya
Karar kıldı bir noktada
Ve dedi:
-Merhaba ey refik-i ala!
Olacak oldu
Akıllar kamaştı
Kalpler tutuştu
Feryat ve figan gökleri tuttu
Çekti kılıcını Faruk olan
Sıçradı orta yere:
-Kim derse ''O öldü'', öldürürüm!
Ayrılık ateşinden
Ateşin şiddetinden
Sanki bendler çözülmüş
Felekler çökmüştü
Şuur tutuşmuş
Akıl iflas etmişti.
Sonra Sıddıyk olan
Yetişti geldi
Baktı baktı yatağında hareketsiz yatan sevgiliye
Mağarada arkadaşına Hicrette yoldaşına
Sonra baktı çevresine
Mahşerden önce mahşer hali yaşayan
Ashabına
Aline
Ebu Bekir dedi:
-Ey nas, susun!
Kim ki Resulullaha tapmaktadır
Bilsin ki Resul ölmüştür
Kim ki Allaha tapmaktadır
Bilsin ki Allah ölmez
Hayy ve Layemuttur
Ey nas, susun!
''İnna Lillah ve inna ileyhi raciun''
Sonra eğildi sevgilinin yüzüne
Sürdü bulutlanmış gözlerini
O güzellikler ülkesine
Baktı baktı ve dedi:
-Hayatında güzeldin
Ölümünde güzelsin
Öldün
Bir daha ölmeyeceksin
Erdem Bayazıt


Bağlanmayacaksın

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne. 
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin. 
Demeyeceksin işte. 
Yaşarsın çünkü. 
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki. 
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın. 

Ve zaten genellikle o daha az sever seni, 
Senin onu sevdiğinden. 
Çok sevmezsen, çok acımazsın. 
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem. 
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. 
Senin değillermiş gibi davranacaksın. 
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de 
korkmazsın. 
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. 
Çok eşyan olmayacak mesela evinde. 
Paldır küldür yürüyebileceksin. 
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, 
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin. 
Gökyüzünü sahipleneceksin, 
Güneşi, ayı, yıldızları... 
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak. 
"O benim." diyeceksin. 
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin... 
Mesela gökkuşağı senin olacak. 
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait 
olacaksın. 
Mesela turuncuya, ya da pembeye. 
Ya da cennete ait olacaksın. 
Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın. 
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, 
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat. 
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...

Can Yücel


Seni Seviyordum

Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde seni ve senli günleri anımsattı aksam güneşi...

Onca zamanın üstünde eskimeyen bir düşüncesin şimdi

İnsan hergün anımsarmı aynı gözleri

Seni seviyordum ve senin haberin yoktu

Saçlarını izliyordum uzaktan, kulağının arkasına düşüşü ve burnun, herkesden başkaydı işte.
Binmediğim hiç bir otobüs
Beklemediğim hiç bir durak kalmadı bu şehirde
Gittikçe azalıyor hayat
Neyi erken yaşadıysam

ÖZLEDİM SENİ..

özledim seni...
ayrılık yüreğimi uyuşturuyor karıncalandırıyor nicedir.
beynimi uyuşturuyor özlemin...
çok sık birlikte olmasak bile
benimle olduğunu bilmenin
bunca zamandır içimi ısıttığını
yeni yeni anlıyorum
Yokluğun,

Zifir Karanlıklar Toprağım Oldu

Hep kederle geçti gençlik yıllarım
Dertlerim bitmeden hayatım soldu
Sevgiyi tatmadan gönlüm kurudu
Gülmeyi unuttum ölsem ne olur


Sur ilçesinde yazdığı mektubunda şu ifadelere yer verdi:

"Askerlik ibadet demiştin ya bana babam. Allah yolunda diyerek çıktım evimden. Ağlamayın şehit düşersem vatan toprağına. Buralar soğuk annem çok soğuk. Toprak bizi çağırıyor annem. Nasibim bir kurşun olur da düşersem toprağıma


Bir yanda sen, bir yanda bütün edebiyat dünyası.
Seni sevmemden korkuyorlar, besbelli kiskaniyorlar.
Benden duymuş olma.
Bir yanda gözlerin, bir yanda deniz kuvvetleri.
Gözlerin kadar güzel deryalar ariyorlar.
Belli ki şaşkınlar.
Benden duymuş olma.


   Bugün sizlere öğrenim gördüğüm Erciyes Üniversitesi İletişim Fakültesinden bahsetmek istiyorum. Üniversitemiz köklü bir üniversitedir. Fakültemiz ise 2001 yılında hizmet vermeye başlamıştır.
Radyo, TV ve Sinema ,Halkla İlişkiler ve Tanıtım ,Gazetecilik olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Bünyesinde barındırdığı gazete, dergi, kanal ve radyo ile öğrencilerine uygulama imkanı sunmaktadır. Bu açıdan bir çok üniversiteden ileri düzeydedir. Yıl boyunca yapmış olduğu etkinliklerle hem biz öğrencilerin motivasyonunu artırır hem de bizi sektörle tanıştırır. Hocalarımızın ilgisi ve alakasıyla dersler sıkıcı değil aksine bir o kadar keyifli ve faydalı geçmektedir. Hocalarımızın ilgisi sadece ders ile sınırlı kalmaz, ders dışında da onlardan yardım alabiliriz.
Bu açıdan çok şanslı bir fakülte olduğumuzu düşünüyorum. Türkiye çapında düzenlenen bir çok etkinlik ve festivalde birincilik ödüllerimiz bulunmaktadır. Hatta yıllar boyunca birinciliğimizi hiç bir şekilde kaptırmadık. Bu birinciliklerimizi hocalarımızın engin görüşleri ve bize kattıklarına borçluyuz. Fakültemizin B bloğunda bulunan film izleme odasında her yıl yapılan, geleneksel hale dönüşmüş kısa film gösterimi yapılmaktadır. Ayrıca konuk olarak ünlü oyuncular ve emektar yönetmenler fakültemize gelmektedir. Fakültemiz de Kampüs TV ye  haber sağlayan haber merkezimiz ajans iletişim ve internet yayıncılığı bulunmaktadır. Fakültemizin radyosu Üniversite FM internet üzerinde yayın sağlamaktadır. Üniversitemiz bünyesinde bir çok kulüp bulunmaktadır. Bu kulüplerce öğrencilerin üniversite dışında da aktif gelişimine katkı sağlanmaktadır. 2009 yılında yayın hayatına başlayan ''Akademia'' dergisi yılda iki kez yayınlanmaktadır. Akademia dergisi sadece iletişim ile sınırlı kalmayıp diğer sosyal bilimlerden de bahsetmektedir. Üniversitemiz ve fakültemiz bize her türlü pratik ve teorik imkanı sunmaktadır ve Türkiye'nin en saygın üniversiteleri arasındadır.
   Bize sağladığı eğitimler, açık ve pozitif  görüşlerden dolayı Dekanımız Mustafa Akdağ başta olmak üzere hocalarımıza ve Erciyes Üniversite'sine İletişim Fakültesini kazandıran Süleyman Çetinsaya'ya teşekkürlerimi bir borç bilirim.

Detaylı bilgi için lütfen tıklayın.
Tanıtım filmimizi izlemenizde fayda var. İzleyin sizde görün

Mutluluk Yalanla Başlar




Giden gittiği gün bitse keşke...
Aslında her şey o günden sonra başlar her sabah uyandığınızda baktığınız ayna içtiğiniz sigara, ve yürüdüğünüz yol tat vermediğin de başlar.Sokak lambası eskisi kadar aydınlatmıyordur birlikte yürüdüğünü o yolu o tahta bank eskisi kadar rahat değildir. ve hayat asıl şimdi başlar çünkü her bitiş yeni bir başlangıçtır aslında aldığınız nefes ciğerlerinizi yakar...çünkü hayattır iyi bilir yakmayı !





ASIL AŞK VATAN...

Bu bayrağı görüyormusunuz şeref yoksunu kalleşler? Bölmeye çalıştığınız bu ülke var ya, hah o ülkenin evlatlarının kanıdır bu bayrak. Bizim yaşama nedenimizdir. Canımızdır. Kanımızdır.

Hıçkırığa Boğulan Satırların Sen/Dramı



Yanımda olmaman da ne demek ? Ben her gece senin adını öperek yatıyorum sol yanıma , ve yaralı dudaklarıma merhem oluyorsun nicedir . Sen yokken bakışların vardı yanımda ya da şarkılar vardı mırıldandığım hasret senfonilerin de . Sen şarkılar olmaya yelteniyordun bazen ben ; en sevdiğim nakarata boğarken seni .
Aslında sen hep vardın !
Yani , olmama gibi bi düşüncen bile yoktu aklımda .
Yalnızlık sokağında tek başıma oturuyorum ben oysa ; her sabah uyandığımda yalnızlığımı boğarak uyandırıyorum . Zamansız , amansız bir anda bakışmaya başlıyor gözlerimiz sıradan bir çay bardağında . Korktun değil mi ? Yüreğin ağzına geldi belki de , ama ben hatırlamıyorum hiç dudaklarına değdiğimi . Yanlış anlama lütfen . sana muhtacım biraz .
Hayır yani , sensizlik diye bir şey yok iken ne hayra yorarım ne de şerre benimkisi sadece , sencillik . Bu şehir bir’az baya baya sen kokuyor işte . Yoksa , yoksa semtime uğrayıp tahmin ettiğim şeyler mi oldu ?
Peki ya neden gittin geri ?
Sevmedin mi semtimi ya da sarmadı mı kokum seni ? 
Şimdi senin dramını paylaştırıyorum satırlarıma . Hıçkırığa boğulan göz yaşlarımı gizleyemiyorum kirpiklerimle . Nereye düşeceğini bile bilmeyen saf ve bir o kadar da masum gözyaşlarım var . 

Demek tenimin zambak kokusunu içine çeke çeke çekip gittin bu şehirden . Artık bende gidiyorum bu şehirden , inan bu şehir de geliyor peşimden . . .

Sıcak ve Bir o Kadar Kurak


Küreselleşmenin ne olduğunu ellerini sıkı sıkıya tuttuğumda anladım sevgilim .
Sıcak ve bir o kadar kurak ...
Gözlerin değil !
Üşüyen el parmak uçlarım kandırıyordu aciz bedenimi .
Korkuyordum sancıyan yaralarımın firarından .
Seviyordum seni !
Ve sen hissetmiyordun belki de .
Sırf bu yüzden bütün yıldızlara dargınım bu gece .

Yalnızlığıma değil , sarhoşluğuma ver !
Çok kaçırmışım sensizliği , affet .
Uyutamıyorum işte kısık bakan gözlerimi , ne yapayım ?
Elimde değil , yanımda olmuyorsun ki !
Ne çok isterdim fısıltıyla şarkılar söylemeyi seninle .
Kahkahalar atardık değil mi ?
Ciğeri değil !
Yüreği beş para etmez aşklara .

-Bu otobüsün içinde ,

Bir annenin, ''havalar soğuk, kalın giyin, üşüme yavrum'' dediğini bir oğlu vardı...
Nişanlı bir kızın, ''Seni çok özledim'' dediği sevgilisi vardı...
Bir asker hanımmmm, ''baba dedi'' diyerek, telefonda bebeğinin sesini dinlettiği eşi vardı...
600 TL Bağkur maaşı alan bir babanın, ''paran var mı oğlum'' dediği kuzusu vardı...
Bu otobüsün içinde
Bütün Türkiye'nin ''ÖZ EVLATLARI'' vardı...!






Ama , Yoksun ...


Yok , olmuyor böyle sevgilim .
Her geçen gün biraz daha canım yanıyor .
Cayır cayır yanıyor içimdeki cana yakın gülümseyişlerin .
Yok olmuyor kanadı kırık , eksik ve parçalanmış rüyalarım .
Seni düşündüğüm her gece intihar etti , her gece .
Kanım donuyor , anlıyor musun ?
Seni öyle görmek nemlendiriyor göz bebeğimin mabedini.
Avuç içinin sıcaklığına muhtacım biraz .
Ama , yoksun ...
Düşünemiyorlar işte tek kefenle toprağın altında üşüyeceğini .
Üşürüm anlıyor musun ?
Ve o aptal gasilhaneciyi de uyarmıştım ' Çift kefene sar!' diye .
Ben orada da ısıtırım seni diyeceğim ama ; ben de öldüm ...

Sokak Lambası Aşıkları


 Eskisi gibi kalmadı o Arnavut kaldırımlı sokaklardan
 Sokak lambalarının altında bitti aşklar
 Ve geriye dönülmedi bir daha
 Her söz söylendi
 Unutuldular sonra birer birer
 Ya tadı tuzu kalmadı eski aşkların
 Ya da sevemediler kalpten
 Sonra aydınlanmadı bir daha o sokaklar 
 Söndü bütün sokak lambaları 
 Aşıkların gölgeleri silindi kaldırımlardan 


 Ruhları tutuldu aşkların sokaklarda 
 Eski aşkların hatırına duvarlar açık etmedi aşıkları
 Saklandı küf kokulu tuğlalar arasında
 Ve bir daha açığa çıkamadı
 Derler ya masalların sonunda
 Onlar erdi muradına diye 
 Halbuki eski aşıkları 
 Bir daha ne gören ne de duyan oldu

BEN ANLATAMIYORUM



Ağzıma üç beş satır söz takılıyor  ‘hayır sen çok güzelsin de ben anlatamıyorum sen gece saz ben söz lan ben söyleyemiyorum’. Söyleyemediklerimiz içimizde kaldıkça içimize cam kırıkları gibi batan o söyleyemediklerimiz…
Hani olur ya herkese ağzına gelir söylemezsin. Dolar için bir kor gibi yanar söyleyemezsin. Bazen seni seviyorum diyemezsin bazen özledim diyemezsin bazen gel diyemezsin bazen git diyemezsin..
Ben diyemedim. Gel diyemedim özledim diyemedim. Çok demek istedim diyemedim. Ha bu arada gururuma falan yenik düşmedim. Gayet yüzsüzüm bu konuda hatta. Beni hiç dinleyen olmadı. Hep havada kalan sözlerim oldu. Hep ‘dinlemek istemiyorum^ dendi bana. Hep bir şey söylemek istedim hep gitti geride kalan o kokusuna ve o hayalimdeki beni dinleyen kadına konuştum ben hep. O dinledi beni hep  çünkü.. Ben anlatamasam da o beni anladı hep o beni bırakmadı dinledi hep içimdeki hayalimdeki kadın.
Ben dinlendiğimde anlatamadım hiç içimdekileri konuştum ama anlatamadım ya da anlanmak istenmedim hiç. Kursak diye bir yer var ya benim her şeyim orda kaldı umutlarım söyleyemediklerim anlatamadıklarım.. hayatımda bir şeyi kendime anlattım bir şeyi anlatmayı becerdim. Seni kendime çok iyi anlattım. Çaya kaç şerker atar bu kadın gözleri ne zaman dolar hangi rengi sever nasıl kokar..
Belki de bundandır anlatamamam. Hani bir insan bir şeyi çok iyi anlatınca bir daha o şeyi anlatmaya hevesi kalmaz anlatamaz ya hah işte tam o durum bu durum..
Sen belki beni dinlemek istersin ama benim hevesim kalmadı anlatmaya seni bi kere daha kendime ve seni sana anlatmaya. BELKİ SEN ÇOK GÜZELSİNDE ARTIK BEN ANLATMIYORUM.


SENDEN ÖNCE BEN

Hayat çok garip aslında her şey biranda nasıl gelişiyor değil mi? Dün neydik bugün ne olduk tıpkı geceyle-gündüz gibi şuan hava karanlık ama sabah olunca devasal bir güç ortaya çıkıyor ve birden her şeyi aydınlatıyor.
Tıpkı SEN gibi senden önce ben geceydim yanlız ve karanlık, kimi zaman soğuk, kimi zaman buruktum sonra sen geldin gecemi gündüze çevirdin, içimi ısıttın yüzümde ki o burukluğu, hüznü kısacası herşeyi bir kenara bıraktın ve gerçekten gülümsemeyi öğrettin. Önceden de gülümsüyordum belki ama hiç bu kadar içten gülümsememiştim. herşey sahte gibiydi ve sen geldin herşey somutlaşştı herşey içtenleşti tıpkı sana olan duygularım gibi...
Senden önce ben diye birşey yoktu hani çümleye senden önce ben diye başladım ya aslında senden önce ben diye birşey yoktu. Beni benn yapan sensin insan kalpsizken yaşayamaz ya hani sen kalbimin ritmini değiştirdin ve varlık sebebim oldun.

" İşte o kalp şuan sen olmasanda senin için atıyor."



BİZ OLMAK

Günlerden pazartesi , her zaman ki gibi üniversite telaşı...
Sabah kalkmışım, alelacele giyinip ders notlarımı yanıma alıp okulun yolunu tutmuşum. Ders hukuka giriş.Hoca dersi anlata dursun kapıdan işte o kadın girdi. Benim geleceğim...
Sırma saçlı tatlımı tatlı bal küpü,kalbimin atışını hızlandıran kadın.
İçeri girdiğinde beni fark etmesini diledim. Usulca içeri girdi etrafına bile bakmadan gözüne kestirdiği en arka sıraya oturdu.Ders neredeyse bitmek üzereydi benim aklım ise hala ondaydı.
Arada ona göz ucuyla bakıyordum, o ise dersi dinliyor etrafına hiç bakmıyordu. 
Aylar olmuştu o okula geleli onlarca kez konuşmaya çalışmış bir kere bile konuşamamıştım.Her gün onunla kaldığı yurda kadar gidiyor,uzaktan yurda girişini izliyordum. Yaklaşmaya konuşmaya çalışıyordum ama olmuyordu. Yine bir ders çıkışı onun ardından kaldığı yurda doğru gidiyordum adım adım ilerlerken ardından orta yaşlı bir adam ona doğru yürüyordu. O bir anda duraksayıp geriye doğru yürümeye başladı.Ben olanları anlamaya çalışırken adam daha çok yaklaşıyordu ona, o ise bir duvara sıkışıp kalmıştı. Korkuyordu yardım istercesine etrafına bakıyordu.O an göz göze geldik beni ilk defa fark etmişti. Ne yapmam gerektiğini anladım ve koşar adımlarla oraya doğru ilerledim. Adam tam onun karşısında dururken ,koştum ve biranda atıldım. O daha çok korkmuştu ve iyice sıkışmıştı köşesine.Adamla aramdaki boğuşma devam ederken etraftaki insanlar ayırmaya gelmişti.Ne olduğu anlamdan adam çekilmişti ellerimin arasından.İnsanlar adamı uzaklaştırırken hıçkırık seslerine yöneldim.Duvarın dibinde yere çökmüş çaresizce ağlıyordu.Yanına gidip onu kaldırdım bir anda sarılmıştı boynuma, daha çok ağlamaya başlamıştı.Onu sakinleştirmek için bir cafe ye gitmiştik.İşte tam karşımdaydı aylarca konuşmak için çabaladığım o kadın... İki saatin sonunda onu zar zor sakinleştirmiştim. İşte şimdi  zamanı gelmişti. Ona şimdi açılacaktım. Başlamam gerekiyordu bir yerden ve tüm cesaretimi toplayıp konuşmaya başlamıştım.Söylüyordum her şeyi  o ise sadece ağlamaktan kızaran gözleriyle tebessüm edercesine izliyordu beni. Bitmişti cümlelerim,artık ondaydı her şey . Durdum ve sadece bekledim.Gözlerinin içine bakıp konuşmasını diledim. O usulca çantasından defterini çıkardı. defterin ortasından bir sayfa açtı,ve bana doğru uzattı. Şaşkındım sadece defterde benim resmin vardı.Aylarca konuşmak için çabaladığım kadın da bana karşı aynı duyguları hissediyormuş.Bana bakıp gülümsüyordu.Ne olduğunu anlayamadan boynuma sarıldı kokusunu içime çektim heyecandan titriyordum ve BİZ olmuştuk artık ...